Genel Yaşam

Asfaltın Hikâyesi 2

Merhaba, ikinci yazımda önemli ve sıklıkla karıştırılan bir konunun açıklaması ile birlikte tarihteki durumundan bahsedeceğim. Genellikle literatürlerde sık karşılaşılan ve de karıştırılan bir durumdur “asfalt” kavramı. Kimileri asfalt dendiğinde aslında..

Asfaltın Hikâyesi 2

Merhaba, ikinci yazımda önemli ve sıklıkla karıştırılan bir konunun açıklaması ile birlikte tarihteki durumundan bahsedeceğim. Genellikle literatürlerde sık karşılaşılan ve de karıştırılan bir durumdur “asfalt” kavramı. Kimileri asfalt dendiğinde aslında bitümü, kimileri asfalt karışımlarını, kimileri sathi kaplamayı kimileri de yolu ifade etmeye çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri yayınlarında “asfalt” dendiğinde ifade edilmeye çalışılan konu “bitüm”dür. ABD yayınlarında asfalt karışımlarının adına “beton asfalt veya bitümlü sıcak karışımlar” denmiştir. “Bitümlü Sıcak Karışımlar” terimi daha sonra Avrupa’da ve Türkiye’ de kabul görmüştür. Tabi ülkemizde giderek azalmaya başlayan, daha az uygulaması yapılan “Sathi Kaplamalara” da bazı kesimlerin “asfalt” adıyla tarif etmesi ile de karşılaşılmaktadır. Ancak tam olarak ifade etmese de sathi kaplamaların adının son zamanlarda “soğuk asfalt” olarak tanımlanması ile karşılaşılmakta, bu durumun da yanlışlığı gidermek açısından önemli bir adım olduğunu düşünmekteyim.

1) TARİHSEL BAKIŞ AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

“Asfalt” kelimesinin, tarih öncesi dönemde Akadlar’a ait bir terim olan “asfaltik” ten türetildiğine inanılmaktadır. Bu terim, Homerist Yunanlılar tarafından “sıkılaştırmak ya da sabitleştirmek” anlamında kullanılmıştır. “Asfaltik” terimi daha sonra “asfalte (asphalte)” olarak Latince’ye, Fransızca’ya ve sonunda “asfalt (asphalte)” olarak İngilizce’ye geçmiştir. Tarih öncesi geçmişinden bugüne değin, asfalt kavramı, nesnelerin bağlanması, kaplanması ve geçirimsiz hâle getirilmesi amacıyla bir bağlayıcı olarak kullanılagelmiştir. Asfalt (bitüm) insanoğlunun en eski mühendislik malzemesi olup uygarlığın ilk yıllarından bu yana kullanılmıştır.

Milattan önce 6.000 civarında Sümerya’da, asfalt üretimi ve kullanımı gerçekleştiren, gelişen bir gemi inşa endüstrisi bulunmaktaydı. Babil kulesinin de örnek teşkil ettiği ziguratların (tapınak kuleleri) inşasında asfalt, harç malzemesi olarak kullanılmıştır. Sodom ve Gomore şehirleri yakınında, büyük çaplı bir asfalt üretimi gerçekleştirilmiştir. Asfalt, Mısırlılar tarafından milattan önce 2.600 kadar uzanan bir geçmişte yalıtım malzemesi olarak kullanılmıştır. Perslerde ise asfalt, mumiya kelimesinden günümüzdeki mumya kelimesi türetilmiştir.

Tarih öncesi dünyada, asfalt, blokların inşasında, kaplamasında, gemilerin kalafatlanmasında ve çeşitli uygulamalarda geçirimsizlik amacıyla geniş bir uygulama alanına sahip olmuştur. Bu erken asfaltlar doğal olarak ortaya çıkmış, jeolojik tabakalardan hem yumuşak, kolay işlenebilir “harçlar” olarak hem de sert, kayaç performanslarında siyah sert damarlar şeklinde bulunmuştur. Yumuşak asfalt malzemesinin tipik örnekleri, Trinidad Adası’ndaki Trinidad Asfalt Gölü, Venezuela’daki Bermudez Asfalt Gölü ile Batı Kanada’daki yaygın “katran kumları”nda yer almaktadır. Bu “yumuşak asfalt” ürünleri doğal asfaltlar olarak nitelendirilmiş, bu yüzyılın ilk zamanlarına dek yaygın şekilde kullanılagelmiştir.

1900’lü yılların ilk zamanlarında, ham petrolden rafinaj yöntemi ile asfalt üretiminin keşfi ile otomobillerin gittikçe büyüyen popülaritesi genişleyen bir endüstri dalının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Düzgün, modern yolların yapımında ve daha birçok uygulama alanında asfalt, ucuz, tükenmez bir kaynak olarak ortaya çıkmıştır. Asfalt kaplama endüstrisi ortaya çıkmaya başladıkça, asfaltın fiziksel özellikleri ile karakterinin belirlenmesi ihtiyacı söz konusu olmuştur.

Asfalt yol kaplamalarının dayanıklı, güvenilir olması için 1900’lü yılların başlarında çok sayıda deney ve yöntem geliştirilmiştir. Asfalt kaplama karışımlarının tasarlanmasındaki ilk bilimsel yaklaşım muhtemelen agrega boşluklarına dayalı olarak asfalt içeriğinin saptanması yöntemidir. Dizayn numunelerinin arazideki performansı temsil edebilmeleri için, istenilen boşluk ve asfalt oranlarının elde edilmesinde sıkıştırılmış numunelere gerek duyulmuştur. 1920’li yılların ortalarında, Asfalt Enstitüsü’nden F.C. Field iel Prevost Hubbard tarafından sıkıştırılmış bir asfalt karışımının fiziksel özelliklerinin değerlendirilmesi konusundaki en eski yöntemlerden biri geliştirilmiştir. Ampirik Hubbard – Field deneyi sıkıştırma – kayma tipi yükleme ile bir karışımın stabilitesini belirlemiştir. Fransız Hveem, sıkıştırılmış asfalt kaplama karışımlarının stabil olmasını ve fazla asfaltın (bitümün) kusmasını sağlamak amacıyla 1930 yılında başka bir deney geliştirmiştir. Hveem yönteminin ilkeleri üç eksenli basınç deneyi ve agreganın yüzey alanı ile saptanan asfalt içeriğinin tahminine dayanmaktadır. Hveem Metodu günümüzde hâlâ kullanılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle, askeri havaalanlarının uygun şekilde inşası ve tasarımı için basit bir deneyin geliştirilmesi ihtiyacı doğmuştur. Bruce Marshall tarafından, ağır uçak tekerleği yüklerine karşı koyabilmek amacıyla arzu edilen kıvamda asfalt içeriğinin saptanması amacıyla karışım dizayn yöntemi düşünülmüştür. Marshall yöntemi tatminkâr düzeyde tasarım kriterleri getirmiştir. Günümüzde bu ampirik yöntem dünya genelinde yaygın şekilde uygulanmaktadır.

2) TARİHSEL BAKIŞ İNGİLTERE / AVRUPA

Bitüm kelimesinin İngilizce karşılığı olan “bitumen”in Sanskritçe’den geldiğine inanılmaktadır. Sanskritçe’ deki “jatu” kelimesinin anlamı zifttir ve “jatu – krit” in anlamı ise zift yapan demektir. Burada ifade edilen reçineli ağaçlardan üretilen zifttir. Bazı çevreler kelimenin Latince karşılığının “gwitu – men” (zifte ilişkin) olduğunu iddia ederken diğerleri “pixtu – men” (fokurdayan zift) teriminden kaynaklandığını ve bu terimin daha sonra bitüm şeklinde kısaltıldığını, Fransızca’ dan İngilizce’ye geçtiğini iddia etmektedirler. Kullanılan terminolojinin kafa karıştırıcı olmasına karşın İncil’ de de bitüme çeşitli referanslar yapılmıştır. Genesis’te (İncil’in bölümlerinden biri) Nuh Peygamber’in gemisini “içinden ve dışından zift ile kaplayarak” su geçirmez yaptığı ve Musa Peygamber’in “balçık ve ziftle sıvanmış sazdan yapılma sepet” içindeki bebeklik macerasından bahsedilmektedir. Babil kulesi ile ilgili tanımlamalar daha da kafa karıştıracak cinstendir. İncil’in yetkili uyarlamasında “taş yerine tuğlaları ve harç yerine balçıkları vardı.” ifadesi yer almaktadır. Yeni uluslararası versiyonunda ise bu ifade “taş yerine tuğla ve harç yerine katran kullandılar.” şeklinde yer alır. Moffat’ın 1935 yılında yaptığı tercümede ise “taş yerine tuğlaları ve harç yerine asfaltları vardı.” şeklinde ifade edilmektedir. Ancak Yeni İngiliz İncil’inde “taş yerine tuğla ve harç yerine bitüm kullandılar.” denilmektedir.

Günümüzde bile bitüm, katran, asfalt ve zift terimleri birbiri yerine kullanılmaktadır. Yeryüzüne yakın ham petrol yataklarının yakınlarında bulunan faylardan sızıntılar oluşabilir. Doğal olarak ortaya çıkan bu malzemenin miktarı ve özellikleri birtakım doğal işlemlere bağlıdır. Bu ürüne oluşmasına sebep olan durumlara bağlı olarak miktarı ve doğası farklı minerallerin de eklendiği “doğal bitüm” adı verilebilir. Orta Doğu’da çok geniş ham petrol yatakları bulunduğu herkesçe bilinmektedir. Binlerce yıl boyunca buralarda “doğal” bitüm sızıntıları var olmuştur. Bölgelerin eski sakinlerinin, önlerine hazır şekilde sunulmuş bu mükemmel maddenin su geçirmez, yapışkan ve koruyucu özelliklerini takdir etmesi uzun sürmemiştir. 5.000 yıldan uzun bir süre şu veya bu şekilde bitüm, su izolasyonu sağlamak ve/veya yapıştırma amaçlı kullanılmıştır. Kayıtlara geçen en eski kullanımı İ.Ö. 3.800 yıllarında Sümerler tarafından gerçekleştirilmiştir. İndus Vadisi’ndeki Mohenjo Daro’da yapımı İ.Ö. 3.000 yıllarına dayanan ve oldukça iyi korunmuş bir su deposu bulunmaktadır. Bu deponun duvarlarında yalnızca “doğal” bitümle birleştirilmiş taşlar değil, duvarın içerisinde de bir bitümlü çekirdek de bulunmaktadır. Aynı yöntem günümüz modern baraj tasarımında kullanılmaktadır.

Nebukadnezar’ın da bitüm kullanılmasına taraftar olduğuna inanılmaktadır. Çünkü sarayının taş duvarlarının su izolasyonunu sağlamak ve taşları yapılmış yollarda harç olarak bitüm kullandığı konusunda çeşitli kanıtlar bulunmaktadır. Eski Mısırlılar tarafından mumyalama yönteminde bitüm mü yoksa reçine mi kullanıldığı tartışılan bir konu olmasına karşın, hiyerogliflerde bitümün koruyucu niteliklerinden bahsedilmektedir. Doğal bitümün yukarıda anlatılan eski uygulamalarından, dünyada bu tür birikintilerin hazır bulunduğu yerlerde yaşayan insanlar tarafından da kullanıldığını göstermektedir. Ancak, İngiltere’de ve bazı ülkelerde bu maddenin tarihsel kullanımında çok az gelişme olduğu görülmektedir. İngiltere’de bitümün şimdiki kullanım şekillerine 19. yüzyıl sonlarına kadar rastlanmamıştır. Ancak, alternatif bağlayıcıların kullanıldığı konusunda birtakım bilgiler bulunmaktadır. 1595 yılında Sir Walter Raleigh, Trinidad’ta keşfettiği yol asfaltının gemiler için “en mükemmel kalafat malzemesi” olduğunu ifade etmiştir.

On dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Avrupa’ da bulunan kaya asfaltı birikintilerinden elde edilen bağlayıcıdan yol kaplama malzemesi olarak yararlanma konusunda girişimlere başlanmıştır. Yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda, kullanımı yavaş bir şekilde gelişmiş, sonraları kömür katranı ve nihayetinde ham petrolden elde edilen bitüm kullanılmaya başlanmıştır. Asfaltla ilgili bu kısa öykünün sonuna gelmeden önce, büyük Romalı geleneğini göz önünde bulundurarak bir noktayı anımsamakta yarar var. Küresel iletişim gerçeğini tümüyle değiştiren bir başka önemli buluşla, karayolları konusunda İtalya öncülüğü yine elinde tutmuştur. Yalnızca araçlara ayrılan ilk karayolu olan 14 km uzunluğundaki Milano-Laghi adlı karayolu, 1923 yılında Mühendis Puricelli tarafından tasarlanarak gerçekleştirilmiştir. Bu yol, dünyanın en eski otoyolu olup, Milano ile çevresindeki sanayi bölgesi arasındaki mesafeyi yüksek hızla (o döneme göre) kat edecek şekilde kavşakların ya da virajların bulunmadığı, rahat bir yol inşa etmek üzere kurulmuştur. Ödeme gişeleri bulunan bu yol 14 metre genişliğindeydi, ancak sadece orta kısımdaki 10 metrelik bölümü asfaltlanmıştı. Açılış saatinde gözetim ve yardım hizmeti de verilmekteydi. Gerçekten harika bir eser olan Milano-Laghi yolu, Faşist rejimin İtalya ile Avrupa arasındaki anlaşmalarını pekiştirmek amacıyla kullandığı bir gurur kaynağıydı. Her şeyin tahrip edildiği, ancak temelin yine de sağlam kaldığı İkinci Dünya Savaşı’na kadar 100 km’den fazla kısmı inşa edilen otoyol ağının bakım sorumluluğu yeniden inşa devrinde diğer ülkeler tarafından üstlenilmiştir.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL